İklim değişikliğinin sel, yangın ve kuraklık gibi sonuçlarının verdiği zarara en açık ülkeler yoksul ülkelerden oluşuyor.
Dünya liderlerinden iklim değişikliğine karşı yeni adımlar atmalarının beklendiği Glasgow’daki 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) yoksul ve küçük ülkelerin ihtiyaçlarının karşılanması hayati önem taşıyor.
Gelişmekte olan ülkeler ne istiyor?
Zengin ve gelişmiş ülkelerden talepleri şöyle:
Yoksul ülkelerin liderleri, zengin ülkelerin önceki sözlerini tutmaması nedeniyle öfkeli.
Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta, “Yeni sözler vermeden önce eski sözlerinizi tutmaya başlayın” diyor.
İklim değişikliği nedeniyle en fazla risk altında olan ülkeler hangileri?
Yoksul ülkelerin tarihsel karbon salımındaki payı çok düşük. Güncel salımlarda da dünyanın en zengin yüzde 1’i, en yoksul yüzde 50’sinin toplamından daha fazla karbon salımına yol açıyor.
En yoksul ülkeler geçinmek ve gıda için doğaya daha fazla bağımlı olduğundan, iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilmek için yeterli maddi kaynağa sahip olmadıklarından aşırı hava olaylarının etkilerine daha açıklar.
Son 50 yılda aşırı hava olaylarından kaynaklı ölümlerin üçte ikisi en yoksul 47 ülkede gerçekleşti. Bu olaylara kuraklık, yangınlar ve seller de dahil.
Zengin ülkeler ne yapıyor?
2009’da zengin ülkeler, kamu ve özel kaynakları kullanarak 2020 itibarıyla yoksul ülkelerin bu ihtiyaçlarına yönelik yılda 100 milyar dolarlık bir fon ayırma sözü vermişti.
Bu para hem karbon salımını azaltmaları hem de iklim değişikliğinin etkilerine karşı hazırlanmaları içindi.
Fakat bu hedef tutturulamadı. 2019’da 80 milyar dolara ulaşılırken 100 milyar dolar hedefinin 2023’te gerçekleşebileceği açıklandı.
Yoksul ülkelere yönelik sözlerin nasıl tutulacağına dair bir anlaşmaya varmak, küresel ısınmayı 1,5 derece ile kısıtlayabilmek için son derece önemli.
Glasgow’da konuyla ilgili konuşan Malavi Devlet Başkanı Lazarus Chakwera, “Bu bir hayır işi değil. Ya parayı ödersiniz ya da bizimle birlikte can verirsiniz” diyor.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson da Glasgow’daki dört önceliğinden birinin, zengin ülkelerin verdiği 100 milyar dolarlık sözü tutmasını sağlamak olduğunu söylüyor.
Johnson, zengin ülkelerin nesiller boyunca çevreyi kirleterek kâr ettiğini, bunu da genellikle gelişmekte olan ülkelerin zararına yaptığını ve bu yüzden gelişmekte olan ülkeleri teknoloji, uzmanlık ve para ile destekleme görevi olduğunu belirtiyor.
Küçük ülkelerin önündeki engeller neler?
Pasifik Okyanusu’ndaki ada ülkelerini bir araya getiren Pasifik Bölgesel Çevre Programı adlı örgütün sekreteri Tagaloa Cooper, “Hayatta kalmak için müzakere ediyoruz” diyor.
Bu ülkelerden bazıları deniz seviyesinin yükselmesinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alsa da maddi imkanlarının kısıtlı olması, Cooper’a göre COP26’ya delege göndermeyi bazıları için bir “lüks” durumuna getiriyor:
“En çok zarar görme ihtimali olan grupların bir kısmı bu müzakerelerde sesini duyurabilmek için mücadele etmek zorunda kalıyor.”
Vaka sayılarının düşük olduğu bu ülkelerin bir kısmı için Glasgow’a güvenli bir şekilde ulaşmak da zorlu.
Pasifik Okyanusu’ndaki ada ülkelerinden yalnızca dördü devlet başkanlarını COP26’ya gönderebildi.
Geri kalanları ise daha küçük ekipler ve büyükelçiler ile temsil ediliyor.
Toplantılara uzaktan katılan müzakerecilerin bir kısmı ise 13 saate kadar çıkabilen saat farklarının kendilerini zorladığını belirtiyor.
Gelişmekte olan ülkeler nasıl bir müzakere yürütüyor?
Gelişmekte olan ülkeler genellikle uluslararası sahnede daha az söz sahibi olduğu için gruplar veya bloklar halinde bir araya gelmeyi tercih ediyor.
Senegal, Bangladeş ve Yemen gibi ülkelerin oluşturduğu ve bir milyar kişiyi temsil eden En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu’nun başkanı, Bhutanlı Sonam Wangdi, “Bu ülkelerin öncelikleri ve çıkarları denk geldiğinde güçlü pazarlıklar yürütebildiğini” söylüyor ve ekliyor:
“Bu kriz bir kriz gibi ele alınmıyor. Bunun Glasgow’da değişmesi lazım.”
Ülkeler bir anlaşmaya varacaksa BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamış 197 BM üyesinin de onayı gerekiyor.
Bu da anlaşmanın hem zengin hem de yoksul ülkeler tarafından kabul edilmesi gerektiği anlamına geliyor.
Dünya liderleri Sudan ve Tuvalu gibi birkaç yoksul ülkenin itirazı nedeniyle 2009’da Kopenhag’da yasal olarak bağlayıcılığı bulunan bir anlaşmaya varamamıştı.
Haberi Kaydet